İçeriğe geç

Göz bandı hangi göze takılır ?

Bir Edebiyatçının Gözünden: Göz Bandı Hangi Göze Takılır?

Kelimenin dünyası, bazen bir göz bandı kadar sınırlı, bazen de o bandın altındaki karanlık kadar derindir. Bir edebiyatçı olarak, bana her zaman şu soru ilginç gelmiştir: Göz bandı hangi göze takılır? Bu soru ilk bakışta basit bir fiziksel yönelim gibi görünür; ancak dilin büyülü aynasında yankılandığında, görme, gizleme, seçme ve susturma gibi temaları çağırır. Edebiyat tarihinde göz bandı, yalnızca bir aksesuar değil, bir anlamın maskesi olmuştur. Bu yazıda, göz bandını bir tıbbi gereçten çok, bir edebi simge olarak ele alacak; metinlerin, karakterlerin ve kültürlerin üzerinden geçerek “hangi göze” takıldığına değil, “neden” takıldığına odaklanacağız.

Görmeyen Gözün Anlamı: Körlük Bir Ceza mı, Bilgelik mi?

Edebiyatta körlük, görmemekle değil, başka bir görme biçimiyle ilgilidir. Sophokles’in Kral Oidipus’u, gerçeği görmeye başladığında kendi gözlerini oyar. Borges’in hikâyelerinde, körlük bilgelikle özdeşleşir. Bu bağlamda göz bandı, insanın görmek istemediği hakikatle arasına çektiği perdeyi simgeler. Peki, göz bandı hangi göze takılır? Belki de, insanın en çok görmekten korktuğu gözedir o. Çünkü edebiyat bize öğretir: bazen bir gözün kapanması, diğerinin açılmasıdır.

Bir yazar için körlük, bir kayıp değil, bir yönelimdir. Görsel dünyanın dışına çıkmak, kelimelerin iç sesine kulak vermektir. Göz bandı böylece bir savunma değil, bir davettir — kendi iç dünyasına çağrıdır.

Karakterlerin Göz Bandı: Kim Ne Görmek İstemez?

Shakespeare’in Kral Lear’ında, gerçek körlük gözleri kapalı olanda değil, kalbi kararmış olandadır. Lear, hakikati en yakınındakilerde göremez; Cordelia’yı yanlış anlar. Göz bandı burada görünmez bir biçimde Lear’ın alnındadır. Tıpkı Orwell’in 1984’ündeki Winston’ın başına geçirilen ideolojik bir göz bandı gibi. Her iki karakter de sistemin, duygunun, inancın getirdiği körlüğün kurbanıdır.

Edebiyat, göz bandını fiziksel bir nesne olmaktan çıkarır; onu ahlaki ve psikolojik bir öğeye dönüştürür. Belki de asıl soru şudur: Göz bandını kim takıyor? Kahraman mı, toplum mu, yoksa yazarın kendisi mi?

Göz Bandının Renkleri: Beyaz Körlükten Siyah Gerçekliğe

José Saramago’nun Körlük romanı, bu konuda en çarpıcı metinlerden biridir. Salgın gibi yayılan körlük, aslında toplumsal bir “görmeme hastalığı”nı temsil eder. Herkes kör olduğunda, kimse kör değildir artık; çünkü gerçek görme, vicdanın ışığında olur. Göz bandı bu noktada hem koruyucu hem de kısıtlayıcıdır. Beyaz bir göz bandı masumiyeti, siyah bir göz bandı bastırılmış hakikati anlatır. Edebiyatın göz bandı renk değiştirir, ama her zaman bir şeyleri gizler — kimi zaman gerçeği, kimi zaman suçluluğu.

Bu bağlamda, “göz bandı hangi göze takılır?” sorusu bir seçim metaforuna dönüşür: Adaletin gözü mü kapanır, yoksa vicdanın mı? Edebiyat, bu soruya net bir yanıt vermez, çünkü her metinde farklı bir göz kapalıdır.

Denizciler, Korsanlar ve Kahramanlar: Göz Bandının Mitik Gücü

Popüler kültürde korsanlar genellikle tek gözleri kapalı şekilde betimlenir. Bu, yalnızca bir yara izi değil, aynı zamanda kaderin işaretidir. Tek gözle dünyaya bakmak, her şeyi bütün değil, eksik görmek anlamına gelir. Ancak bu eksiklik, çoğu zaman bir bilgelik biçimidir. Homeros’un Odysseus’u ya da tek gözlü dev Polyphemos, görmenin ve görmemenin çatışmasını temsil eder. Göz bandı, bu anlamda kahramanlıkla trajedinin kesiştiği noktadır.

Bu mitik figürlerde göz bandı, insanın tanrısal görme arzusuna karşı bir uyarı gibidir: Her şeyi gören, artık insan değildir. Edebiyat bize hatırlatır ki, sınırlı görmek bazen insan kalmanın tek yoludur.

Görmek ve Görmemek Arasında: Dilin Göz Bandı

Dil de bir göz bandı taşır. Her kelime, bir şeyi görünür kılarken diğerini gizler. Edebiyat, bu çift yönlü bakışı ustalıkla kullanır. Bir yazar, bazen bir kelimeyle göz bandını indirir; bazen de sessizlikle kaldırır. Bu yüzden “hangi göze takılır” sorusu, aslında “hangi hakikate gözümüzü kapıyoruz?” sorusudur.

Modern yazarlar, özellikle Kafka ve Virginia Woolf, bu metaforu içselleştirirler. Kafka’nın karakterleri bürokratik labirentlerde körleşir; Woolf’un karakterleri ise kendi içsel seslerinin parıltısında yanar. Her ikisinde de göz bandı, ruhun içinde bir karanlık noktadır.

Sonuç: Göz Bandı, Seçiminin Aynasıdır

Göz bandı hangi göze takılır?” sorusunun cevabı edebiyatın doğasında gizlidir: Hangi gözü kapatıyorsak, o gözle ilgili bir hakikati saklıyoruz demektir. Kimi zaman sevgiyi, kimi zaman korkuyu, kimi zaman da vicdanı. Edebiyat bize bu saklı bakışları gösterir, çünkü kelimeler de tıpkı göz bebekleri gibi ışığa tepki verir. Çok bakarsak kör oluruz, az bakarsak anlayamayız.

Belki de edebiyatın büyüsü tam burada yatar: Göz bandını hangi göze takacağımızı değil, neden taktığımızı sorgulatır. O halde, sizce hangi göz kapalı olmalı? Yorumlarda kendi edebi çağrışımlarınızı paylaşın; çünkü her yorum, bir gözün açılmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
https://tulipbett.net/prop money